İnsan çocukluğunda biran önce büyümek ister, büyüyüp özgürce istediği gibi doyasıya yaşamak, oysa çocukken özgürdür insan; bilmez ki büyüdüğünde başlar sıkıntılar. İlk telaşesi okul yıllarıdır biran önce bitirip işe atılmak ister. İş hayatına başladığında hiç bitmeyen yükselme arzusu ve hep daha çok kazanma hırsı ile geçen her gün biraz daha haklaştırır o kaçınılmaz güne ve her istediğini yaparken geçen günlerin ardından sadece yapabileceği şeylerle mutlu olabilen insan oluverir.
Bazen düşünüyorum da aslında her insanın hayatta iki seçeneği var ya huzurlu ve mutlu bir hayat yada çok şeye sahip olma arzusu ile sürdürülen ve sürekli mutlu olmak istenilen bir hayat..
Huzur ve mutluluk isteyen hemen herkesin sahip olup koruyabileceği bir seçim lakin çok fedakarlık da gerekiyor. Öte yandan huzur ve mutluluğa nasıl sahip olunabileceği de bir diğer önemli husus. Şahsen ben; onca çalkantılı günlerin ardından bugünüme bakarak tek huzur ve mutluluk kaynağımın ailem olduğunu gayet emin bir şekilde söyleyebiliyorum. Hani deseler falanca milyarder tüm mirasını sana bırakacak ama gidip bir daha geriye dönmeyeceksin, 1 saniye düşünmeden reddederim. Para ve şöhret insanın hayatında birkaç kez sahip olabileceği ve bazen birkaç kez kaybedebileceği şeyler iken, hayatımızdaki sevdiğimiz insanların yeri asla dolmuyor ve bir kere kaybettin mi bir daha yerine kimse konmuyor...
Aslında bugün farklı bir konudan bahsetmek istiyordum fakat sözcükler bir biri ardına sıralanıp okuduğunuz bu dizeleri oluşturur verdiler. Gerek iş yoğunluğu gerek ailesel faktörler sebebiyle uzun zamandır makale yazamıyorum. Fakat birkaç gün önce başımdan geçen bir olay sonrası mutlaka yazmalıyım diye düşündüm.
Bir süredir olumsuzluklar peşimi bırakmıyor, gerek yapmaya çalıştığım işler gerekse aile ve eş dost ortamında yaşanan sıkıntılar beni bir hayli çıkmaza soktu. Helede yıllardır beynimi esir alan kaygı bozukluğu denen bir illet hayatımı mahfetmeye fazlasıyla yetiyor. Annemin çok kullandığı bir laf var; "boşa koyuyorum dolmuyor, doluya koyuyorum almıyor" tam anlamıyla beni anlatan bir söz haline geldi ve bu sıkıntılardan nasıl kurtulacağım ? nerede yanlış yapıyorum ? neden hayatım düzene girmiyor diye düşünürken sevdiğim birkaç insanın ısrarları üzerine bir hocaya gitmeye ikna edildim..
Konuyu oraya getireceğim ki; cinler hayatıma müdahale ediyor olabilir miydi ? Kimine göre kesinlikle onlar sebebiyle hayatım böyle kötü gidiyor, bana göreyse yaptığım yanlış seçimler ve verdiğim yanlış kararlar yüzünden hayatımı kendi ellerimle bu noktaya getirdim. Lakin hayatımdaki yanlış kararların sebebi çoğunlukla yaşadığım psikolojik rahatsızlıklar diye düşünüyorum...
Velhasıl; gittiğim hoca Allah dostlarından ve peygamber soyundan gelen bir zat imiş. Onca işimin arasında gittim hoca efendiyi görmeye fakat gördüklerim karşısında hayatımdaki en büyük zaman kayıplarından birini yaşadığıma emin oldum...
Kaderimiz Kimin Elinde ? diye başladığım bu yazıyı şuraya getireceğim; kaderimiz bizim elimizde öyle ki; birşeyi konuşmadan yada yapmadan önce düşünmezsek sonrasında mecburen düşünmek zorunda kalıyoruz. Çoğu beş para etmez insanı kendimiz gibi iyi zannediyor, menfaatler bitiminde yaşadığımız üzüntülerle bir daha kimseye güvenmeyeceğim deyip sonra yine birilerine güveniyor ve yine yanılıyoruz..
Paranın değil sadece huzurun peşinde koşarak ve kendini yarış atı zanneden sözüm ona eşşekleri hayatımıza sokmayıp, yanımıza yöremize sokulmuş olanlarında kıçına tekmeyi vurup sadece ailemiz vc bizi biz olduğumuz için seven dostlarımıza zaman ayırarak yaşadığımızda asıl mutluluğu yakalayacak, başarılı bir hayata giden o yola kesinkez girip bir daha başka yollara ve çıkmaz sokaklara sapmayacağız...
Esen Kalın.
0 Yorum:
Yorum Gönder